GİRİŞ
Amaç ve İçerik

Bu yazı, terk depresyonunun derin psikodinamik temellerini ve kişilik yapıları ile bağlantısını inceleyerek, terk depresyonunun birey üzerindeki etkilerini ortaya koymayı hedeflemektedir. James F. Masterson’un teorik çerçevesi üzerinden, terk depresyonunun kaynaklarını analiz edeceğiz.
Terk Depresyonunun Psikodinamik Temelleri
Masterson’ın Terk Depresyonu Kuramı, bireyin erken çocukluk dönemindeki ayrılma-bireyleşme sürecinde yaşadığı travmatik deneyimlerin, ilerleyen yıllarda kişiliğin gelişimi ve ilişkilerdeki dinamikler üzerindeki etkisini ele alır. Psikodinamik açıdan terk depresyonu, özellikle borderline, narsisistik ve şizoid kişilik gelişiminde merkezi bir rol oynar.
Ayrılma-Bireyleşme Sürecindeki Kopuş
Masterson’a göre, sağlıklı psikolojik gelişim için bebek, annesiyle güvenli bir bağ kurmalı ve bu bağ içerisinde kendi bireyselliğini geliştirmelidir.
Ancak, çocuğun ayrılma-bireyleşme süreci sırasında ebeveynin (özellikle anne figürünün) tutarsız, reddedici veya cezalandırıcı olması, çocuğun kendilik algısını olumsuz etkiler.
Çocuk, bireyselleşme girişiminde bulunduğunda ebeveynin duygusal cezalandırıcı tutumu ile karşılaşırsa, bağımsızlık ve terk edilme arasında bir çatışma yaşar.
Bağlanma ve Terk Korkusu Arasındaki İçsel Çatışma
Çocuk, ebeveynin sevgisini kaybetmemek için bağımsızlık arayışından vazgeçer.
Bunun sonucunda, içselleştirilen temel inanç şu olur:
"Bağımsız olursam terk edilirim, eğer bağlı kalırsam varlığım kabul edilir."
Bu inanç, yetişkinlikte yakın ilişkilerde yoğun terk edilme kaygısı ve bağımlılık eğilimlerine yol açabilir.
İçselleştirilmiş "İyi" ve "Kötü" Nesneler
Masterson, çocukluk döneminde iyi ve kötü nesne temsillerinin bölünmüş (splitting) halde kaldığını öne sürer.
Çocuk, bakım verenin bazen sevgi dolu, bazen cezalandırıcı olduğu bir ortamda büyüdüğünde, ilişkilerde bütünleşmiş bir kendilik ve diğer nesne algısı geliştiremez.
Terk depresyonu, "iyi nesne" kaybedildiğinde ortaya çıkan derin boşluk ve değersizlik hissiyle karakterizedir.
Savunma Mekanizmaları ve Kişilik Yapıları Üzerindeki Etkisi
Borderline kişilik yapısı, terk depresyonundan kaçınmak için idealize etme ve değersizleştirme (splitting) gibi mekanizmalara başvurur.
Narsisistik yapı, terk depresyonunu büyüklenmeci savunmalarla bastırmaya çalışır.
Şizoid yapı ise, terk depresyonunun acısından korunmak için duygusal kopukluk ve içe çekilme stratejisini kullanır.
Terk Depresyonu Kavramının Kökeni
Masterson’ın terk depresyonu kavramı, doğrudan Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramına dayanır ve bu kuramı, patolojik kişilik gelişimini anlamak için genişletmiştir.
Mahler’in Ayrılma-Bireyleşme Kuramı
Margaret Mahler’e göre, ayrılma-bireyleşme süreci (6. aydan 3 yaşa kadar) çocuğun anneden psikolojik olarak ayrılarak bağımsız bir kendilik geliştirdiği kritik bir dönemdir.
Bu süreçte, annelik figürünün tutumu belirleyicidir. Eğer anne tutarsız, aşırı müdahaleci veya cezalandırıcı ise, çocuk bağımsızlaşma girişimlerinin ebeveynin sevgisini kaybetmeye neden olduğu algısını geliştirir.
Masterson’ın Gözlemleri ve Kuramın Doğuşu
Masterson, klinik pratiğinde özellikle borderline hastaların terapötik süreçte yoğun bir depresif sendrom yaşadığını gözlemlemiştir.
Bu depresyon, klasik anlamda bir melankolik depresyon değil, birincil bakım verenin sevgisini kaybetme ve bireyselleşmeye yönelik girişimlerin cezalandırılmasına bağlı olarak gelişen varoluşsal bir boşluk ve çaresizlik duygusuydu.
Masterson, hastalarının çocukluk hikâyelerini incelediğinde, bağımsızlık girişimlerinin ebeveynleri tarafından duygusal anlamda "terk edilme" ile sonuçlandığını fark etti.
Neden "Terk Depresyonu" Olarak İsimlendirdi?
Masterson, hastalarının yaşadığı bu depresif deneyimi klasik depresyondan farklı bir olgu olarak değerlendirdi.
Bu depresyon, gerçek bir kayıptan değil, bireyselleşme sürecinde "terk edilme tehdidi" nedeniyle yaşanan içsel çatışmadan kaynaklanıyordu.
Kişi, bireyselleşmeye çalıştığında "Eğer bağımsız olursam, sevgi ve kabulü kaybederim" inancıyla karşılaşıyordu.
Bu nedenle, bireyselleşme ile duygusal kayıp arasında bir bağ kurarak gelişen depresif tabloya "terk depresyonu" adını verdi.
Terk Depresyonunun Klinik Önemi
Masterson’a göre, borderline, narsisistik ve şizoid yapıların ortak temelinde terk depresyonu vardır. Ancak her yapı, bu depresyonla farklı başa çıkar:
Borderline yapı, yoğun duygusal dalgalanmalar ve kendine zarar verici davranışlarla tepki verir.
Narsisistik yapı, değersizlik ve utanç hissini bastırmak için büyüklenmeci savunmalara yönelir.
Şizoid yapı, duygusal kopukluk geliştirerek iç dünyasına çekilir.
Sonuç olarak, Masterson, bu kavramı kişilik gelişiminde bağımsızlaşma girişimlerinin erken dönem "terk edilme" tehdidi ile nasıl şekillendiğini açıklamak için kullanmıştır. Terk depresyonu, kişinin bireyselliğini ve bağımsızlığını tehdit eden derin bir varoluşsal kaygı olarak tanımlanır.
MASTERSON’IN KURAMI VE TERK DEPRESYONU
Gelişimsel Süreç Ve Kendilik Yapılarının Oluşumu, Ayrılma-Bireyleşme Sürecinde Yaşanan Zorlukların Etkisi
Ayrılma-bireyleşme sürecinde, çocuğun bağımsızlaşma girişimleri desteklenirse ve anne tutarlı bir şekilde duygusal güvence sağlayabilirse, çocuk sağlıklı bir kendilik yapısı geliştirir.
Ancak ebeveynin tutarsız, reddedici veya cezalandırıcı olması, bireyselleşme sürecini kesintiye uğratır ve kişilik gelişiminde patolojilere yol açabilir:
a) Borderline Kendilik Yapısı
Ayrılma-bireyleşme sürecinde bakım verenin sevgi ve ilgisinin istikrarsız olması sonucu gelişir.
Çocuk, bağımsızlık girişimlerinde bulunduğunda ebeveynin soğuk veya cezalandırıcı tepkileriyle karşılaşmıştır.
Bu nedenle, borderline bireyler bağımsızlaşmaya çalıştıklarında yoğun bir terk edilme korkusu yaşar ve ilişkilerde "ya hep ya hiç" tarzı tepkiler gösterir.
b) Narsisistik Kendilik Yapısı
Çocuğun bireyselleşme sürecinde ebeveyn onun varlığını koşullu olarak kabul etmiştir (örneğin, başarı gösterdiğinde veya beklentileri karşıladığında).
Çocuk, ancak "mükemmel" olduğu zaman sevildiğini ve kabul edildiğini öğrenir.
Bu nedenle, narsisistik bireyler gerçek kendiliklerini saklayarak sahte bir kendilik geliştirmek zorunda kalır ve özdeğerlerini dış dünyadan gelen onay ve başarılarla tanımlar.
c) Şizoid Kendilik Yapısı
Duygusal olarak soğuk ve erişilmez ebeveynlerle büyüyen çocuklar, bağlanma ihtiyacına karşılık alamazlar.
Duygusal olarak ihtiyaç duyduklarında anne ya yoktur ya da ilgisizdir.
Bu nedenle, şizoid bireyler duygusal yakınlıktan kaçınarak iç dünyalarına çekilirler.
Terk Depresyonunun Genel Belirtileri
1. Duygusal Belirtiler
Yoğun boşluk hissi: Kişi, içsel olarak derin bir boşluk içinde olduğunu hisseder ve bunu dolduracak bir anlam veya bağlantı bulamaz.
Değersizlik ve yetersizlik duygusu: Birey, kendisini sevilmeye ve kabul edilmeye layık görmez.
Derin üzüntü ve çaresizlik: Yaşamın anlamsız olduğu veya gelecekte hiçbir şeyin düzelmeyeceği düşüncesi baskındır.
Terk edilme korkusu: Gerçek bir ayrılık yaşanmasa bile, birey yoğun bir terk edilme kaygısı içinde olabilir.
Öfke ve kırgınlık: Sevdiği kişilere karşı öfke duyabilir ama aynı zamanda onları kaybetme korkusu nedeniyle bu öfkeyi bastırabilir.
2. Bilişsel Belirtiler
Parçalanmış kendilik algısı: Birey, kendisini bazen değerli ve önemli hissederken, bazen de tamamen önemsiz ve sevilmeyen biri olarak görür.
Ya hep ya hiç düşünme: İnsanları ya tamamen iyi ya da tamamen kötü olarak algılama eğilimindedir.
Derin güvensizlik duygusu: İnsan ilişkilerinde sürekli olarak aldatılma, reddedilme veya terk edilme beklentisi vardır.
Bağımsızlık ve yakınlık arasında kararsızlık: Kendi başına ayakta durma isteği ile birine tamamen bağımlı olma ihtiyacı arasında gidip gelme.
3. Davranışsal Belirtiler
Bağımlı veya kaçıngan ilişki dinamikleri: Birey, terk edilmemek için aşırı uyumlu olabilir veya tam tersi, ilişkilerden tamamen kaçınabilir.
Özdestrüktif davranışlar: Kendi kendine zarar verme, alkol veya madde kullanımı, aşırı riskli davranışlar görülebilir.
Duygusal regülasyon zorlukları: Yoğun öfke patlamaları, kendine zarar verici davranışlar veya duygusal dalgalanmalar sık görülür.
İçsel boşluğu doldurma çabaları: Sürekli yeni ilişkilere girme, aşırı alışveriş yapma veya doyumsuz bir şekilde dışarıdan onay arama.
KİŞİLİK YAPILARINA GÖRE TERK DEPRESYONU
a) Borderline Kişilik Yapısı
Tetikleyici Durumlar:
Terk Edilme Tehdidi (Gerçek Veya Algılanan)
1. Gerçek Terk Edilme Tehdidi
Bu durum, kişinin hayatında gerçekten bir ayrılık yaşamasıyla tetiklenir. Örneğin:
Yakın bir ilişkinin bitmesi (ayrılık, boşanma, ölüm, uzaklaşma vb.).
Sevilen birinin duygusal veya fiziksel olarak ulaşılmaz hale gelmesi (partnerin ilgisinin azalması, ebeveynin hastalanması veya ölmesi).
Arkadaşlık veya sosyal çevrede dışlanma veya ihmal edilme hissi.
Bu tür durumlar, bireyin erken dönem ayrılma-bireyleşme süreçlerinde yaşadığı terk edilme deneyimlerini hatırlatarak yoğun bir duygusal çöküşe sebep olabilir.
2. Algılanan Terk Edilme Tehdidi
Birey, objektif olarak bir ayrılık yaşanmasa bile, belirli durumları terk edilme işareti olarak yorumlayabilir. Bu algı, genellikle geçmişte yaşanan duygusal yaralanmalar nedeniyle gelişmiş duygusal aşırı hassasiyetten kaynaklanır.
Örnekler:
Partnerin ilgisinde küçük bir azalma bile terk edileceği korkusunu tetikleyebilir.
Bir mesajın geç yanıtlanması veya kısa cevap verilmesi, bireyin kendisini değersiz ve terk edilmiş hissetmesine neden olabilir.
Yakın bir arkadaşın başka biriyle daha fazla vakit geçirmesi, kişinin ihmal edildiğini düşünmesine yol açabilir.
Patronun ilgisiz bir şekilde davranması, bireyin işe yaramaz ve gözden çıkarılabilir olduğu düşüncesini tetikleyebilir.
Bu tür algısal tehditler, bireyin ilişki içinde aşırı kaygılı veya savunmacı davranmasına neden olabilir ve gerçekten de ilişkilerin bozulmasına yol açabilir.
Yakın İlişkilerde Reddedilme Veya Mesafe Hissi
· Borderline bireyler bağımsızlık ve yakınlık arasında gidip gelen bir dinamik içinde yaşarlar.
· İdealleştirme ve değersizleştirme döngüsü içinde, sevdikleri insanları bazen kusursuz görürken, en küçük bir mesafede bile onları tamamen kötü ve reddedici biri olarak algılayabilirler.
· Aşırı kaygı ve panik hissi: “Beni artık sevmiyor, terk edileceğim.”
· Yoğun öfke ve suçlama: Partneri suçlama, “Senin yüzünden böyle hissediyorum” tepkisi.
· Ayrılma veya yakınlıktan kaçınma tehdidi:
"Beni istemiyorsan ben de gidiyorum!" diyerek ilişkiyi aniden bitirme girişimi.
Sonrasında pişmanlık duyma ve geri dönmek isteme.
· Kendi kendine zarar verme eğilimleri: Öfkeyi ve terk depresyonunu yönetemediğinde zarar verici davranışlar sergileme (kendi kendini kesme, madde kullanımı, tehlikeli kararlar alma).
· Aşırı idealize etme ve sonra tamamen kötü görme: Partner bir gün hayatının aşkıyken, ertesi gün en nefret edilen kişi olabilir.
· Terk edilmemek için aşırı uyum gösterme: Kendi sınırlarını hiçe sayarak, sadece sevilmek ve terk edilmemek için istek dışı fedakarlıklar yapma.
İdealize Edilen Kişinin İlgisinde Azalma
Borderline bireyler için idealize edilen kişi, benlik bütünlüğünü koruyan bir "duygusal dayanak" işlevi görür.
Bu kişi sevgi, ilgi ve onay sunduğu sürece, borderline birey kendini değerli ve güvende hisseder.
Ancak, idealize edilen kişinin ilgisinde küçük bir azalma bile, borderline birey için varoluşsal bir tehdit gibi algılanabilir.
İdealleştirme → İlginin azalması → Yoğun kriz → Değersizleştirme döngüsü yaşanır.
Klinik Görünümler
· Terapiste yönelik öfke ve suçlama:
Terapist bazı sınırları koruduğunda (örneğin, belirli bir seans süresinin dışına çıkmadığında), danışan bunu kişisel bir reddedilme olarak algılayarak terapiste sert tepkiler verebilir:
“Siz de diğerleri gibisiniz, gerçekten umursamıyorsunuz!”
Terapi sürecinde zorlayıcı konulara girildiğinde öfke veya sinirlilik hali ortaya çıkabilir ve danışan bazen agresif bir tavır sergileyebilir.
· Duygusal acıyı anlatırken kendine zarar verme imaları:
"Dün gece yine kendimi kestim ama artık hissetmiyorum bile."
"İntiharı düşünmeye başladım ama kimse umursamıyor."
· Seans sırasında öfkelenip gitme veya aniden terapiyi bırakma tehditleri:
Danışan, terapistin bazı yorumlarını reddederek ya da sınır koymasını kabul etmeyerek “Bu terapi bana hiçbir şey katmıyor, artık gelmeyeceğim” diyebilir.
Terapinin kendisini zorlayıcı hale geldiği durumlarda, terapisti terk etmek veya bırakmakla tehdit ederek kontrol sağlamaya çalışabilir.
Değersizlik ve Boşluk Hissi
Görünüm ve Tepkiler:
Kronik bir yetersizlik ve sevilmeme hissi:
"Ben kimse için önemli değilim.", "Ben sevilecek biri değilim."
Başarıları küçümseme ve sürekli eksik hissetme.
Anlam ve kimlik bulamama:
Hayatın ve ilişkilerin anlamını sorgulama.
"Beni seven biri olduğunda kendimi değerli hissediyorum, ama yalnız kalınca hiçbir şey hissetmiyorum."
Duygusal boşluğu telafi etme çabaları:
Madde kullanımı, dürtüsel alışveriş, tehlikeli cinsel davranışlar, aşırı yemek yeme veya aç kalma gibi uç davranışlar.
Başkalarının ilgisini çekmek için dramatik tepkiler verme.
Terapide yansıması:
Seans sırasında terapistin ilgisini test etmek için kendini çaresiz ve umutsuz göstermeye eğilimli olma.
Boşluk hissini yoğun bir duygusal kriz olarak deneyimleyerek, terapide sürekli anlam arayışı içinde olma.
“Beni sevdiğinizi hissediyor musunuz?”, “Bana yardım edebileceğinizden emin değilim.” gibi sorularla terapistin tutumunu ölçmeye çalışma.
Kendilik İmajında Ani Değişimler
Görünüm ve Tepkiler:
Kimlik algısında hızlı değişimler:
Bir gün kendisini çok başarılı ve güçlü hissederken, ertesi gün tamamen değersiz ve başarısız hissetme.
“Ben çok iyi bir insanım” ile “Ben berbat bir insanım” arasında gidip gelme.
Kendini farklı sosyal ortamlarda farklı şekillerde sunma:
Aile içinde sakin ve itaatkârken, romantik ilişkilerde aşırı talepkâr ve kontrolcü olma.
Kendi benliğini bir başkasının ilgisine göre şekillendirme.
Yoğun kimlik karmaşası:
Hangi mesleği yapmak istediğini, nasıl bir insan olduğunu, neye inanıp inanmadığını sürekli sorgulama.
Başkalarının fikirlerine aşırı duyarlı olup, kendi düşüncelerine güvenememe.
Terapide yansıması:
Terapist tarafından beğenildiğini düşündüğünde “Ben iyi bir danışanım, çok yol kat ettim” şeklinde düşünürken, terapistin bazı yorumlarını eleştiri olarak algıladığında “Terapi de hiçbir işe yaramıyor, ben düzelmeyeceğim” diyerek değersizlik hissine kapılma.
Seanslarda geçmişine dair çelişkili anlatımlar yaparak, kendi hikâyesine dair kesin bir kavrayış geliştirememe.
b) Narsisistik Kişilik Yapısı
1. Tetikleyici Durumlar
a) Övgü ve Hayranlık Kaybı
Narsisistik bireyler, dış dünyanın onayına fazlasıyla bağımlıdır. Kendilerine yönelik ilgi azaldığında, değersiz ve görünmez hissederler.
Terapide, danışan seanslarda terapistin ilgisinin azaldığını algıladığında "Beni artık önemsemiyorsunuz" veya "Seanslar eskisi kadar verimli değil" gibi yorumlarla tepkisini gösterebilir.
Partnerinin, arkadaşlarının ya da iş ortamındaki insanların ilgisini kaybettiğini düşündüğünde içsel boşluk ve huzursuzluk hissi yoğunlaşır.
b) Eleştirilme veya Başarısızlık
Küçük eleştiriler bile narsisistik bireyde büyük bir yara açabilir. Eleştiriyi kişisel bir saldırı olarak algılar ve değersizleştirildiğini hisseder.
Terapide, terapistin bir yorumunu aşağılama veya yetersizlik atfı olarak görebilir ve buna aşırı tepki verebilir.
Başarı odaklı narsisistik yapılar, iş hayatında bir başarısızlık yaşadıklarında yoğun bir çökkünlük hisseder ve bunu kimseye göstermemek için savunmacı tepkiler verebilirler.
c) Önemli Bir Figür Tarafından Terk Edilme
Narsisistik birey, hayatında değer verdiği birinin ilgisini kaybettiğinde yoğun bir reddedilme ve utanç duygusu yaşar.
Bu tür bir terk edilme, narsisistik depresyonun en temel nedenlerinden biridir.
Terapide, danışanın seansları bırakma tehdidinde bulunması, terapisti değersizleştirmesi veya terapötik ilişkiyi bir güç savaşına çevirmesi gibi tepkiler gözlemlenebilir.
2. Klinik Görünümler
a) Büyüklenmeci Savunmaların Çökmesi
Normalde üstünlük ve başarı üzerine kurulu olan narsisistik savunmalar, tetikleyici bir olayla çökebilir.
Kendisini "herkesten üstün" olarak tanımlayan bir danışan, işten çıkarıldığında veya partneri tarafından terk edildiğinde büyüklenmeci duruşunu koruyamaz ve içsel kırılganlığı açığa çıkar.
Terapide, önce "Bunu zaten bekliyordum, onlar beni anlamadı" gibi inkâr edici savunmalar geliştirebilir, ancak daha sonra derin bir hayal kırıklığı ve kırılganlık hissi yaşayabilir.
b) Yoğun Utanç ve Kırılganlık
Eleştiri veya reddedilme, narsisistik bireyde çok yoğun bir utanç duygusu yaratır.
Terapide, utanç hissettiği durumları konuşmaktan kaçınabilir ve konuyu değiştirmeye çalışabilir.
Başkalarının kendisini "zayıf" veya "başarısız" görmesinden büyük rahatsızlık duyar ve bu nedenle duygularını bastırabilir.
c) Derin Değersizlik Hissi
Narsisistik birey, dışsal onay mekanizmaları çöktüğünde, aslında kendisini yoğun bir değersizlik içinde hisseder.
Terapide, bazen öfkeyle kendini savunurken, bazen de büyük bir çökkünlük haliyle "Artık hiçbir şeyin anlamı yok", "Ben aslında kimim?" gibi sorular sormaya başlayabilir.
3. Tepkiler
a) Öfke ve İntikam Arayışı (Narsisistik Öfke)
Eleştirildiğinde veya terk edildiğinde, derin bir öfke hisseder ve karşısındaki kişiyi cezalandırmak isteyebilir.
Terapide, terapistin tarafsız kalmasını veya empatik olmamasını bir kişisel saldırı olarak algılayabilir ve terapisti değersizleştirmeye çalışabilir.
Partnerine veya iş arkadaşlarına karşı küçük düşürme, intikam alma, aşağılayıcı sözler söyleme gibi tepkiler gösterebilir.
b) Aşırı Başarı Odaklılık veya Geri Çekilme
Terk depresyonunu bastırmak için aşırı başarıya odaklanarak kendini kanıtlamaya çalışabilir.
“Onların beni kaybettiğine pişman olacakları bir noktaya geleceğim.”
Ya da tam tersine, kendisini tamamen geri çekerek izole bir hayata yönelip depresif bir kapanış yaşayabilir.
c) Depresif Çöküş veya Somatik Şikayetler
Büyüklenmeci savunmaları işe yaramadığında, narsisistik birey yoğun bir depresif çöküş yaşayabilir.
Bunu doğrudan ifade etmek yerine, "Bütün enerjim çekildi.", "Sürekli yorgunum.", "Vücudumda bir tuhaflık var." gibi somatik şikayetlerle anlatabilir.
Terapide, bazen doğrudan depresif duygularından bahsetmek yerine, bedensel rahatsızlıklarını ön plana çıkararak terapiyi dolaylı bir şekilde yönlendirebilir.
c) Şizoid Kişilik Yapısı
1. Tetikleyici Durumlar
a) Bir İlişkiye Fazlasıyla Duygusal Yatırım Yapma
Şizoid bireyler duygusal olarak bağlanmaktan kaçınırlar, ancak nadiren de olsa birine yatırım yaptıklarında bu bağ hayati bir önem kazanabilir.
Terapide, danışan ilk başlarda duygusal olarak mesafeli görünse de, zamanla terapistle bir içsel bağ kurar ve bu ilişkinin kendi dünyasında önemli bir yer tuttuğunu fark eder.
Ancak bu bağın tehdit altında olduğunu hissettiğinde hızla geri çekilebilir veya kopuş yaşayabilir.
b) Bağ Kurduğu Kişinin Duygusal Olarak Uzaklaşması
Şizoid bireyler, sessiz ve mesafeli oldukları için, bağ kurdukları insanların bir süre sonra uzaklaşması sıkça karşılaştıkları bir durumdur.
Partnerinin, arkadaşlarının veya terapistinin ilgisinde azalma hissettiklerinde bu durumu kişisel bir reddedilme gibi değil, varoluşsal bir kayıp olarak deneyimlerler.
Terapide, danışan "Zaten insanlar eninde sonunda uzaklaşıyor.", "Bağ kurmanın anlamı yok." gibi ifadelerle durumu içselleştirerek derin bir yalnızlık duygusuna kapılabilir.
c) Yakınlaşma veya Ayrılma İkilemi
Şizoid bireyler için ilişkilerdeki en büyük çatışma, yakınlaşma ve bireysel özgürlük arasındaki gerilimdir.
Birine çok fazla yaklaştıklarında boğulma korkusu yaşarlar, uzaklaştıklarında ise derin bir yalnızlık ve boşluk hissi içinde bulurlar kendilerini.
Terapide, bu ikilem genellikle danışanın seanslara düzenli gelmesi ama duygusal olarak katılım göstermemesi, terapiyi sonlandırmak istemesi ama bir türlü bırakmaması şeklinde kendini gösterebilir.
2. Klinik Görünümler
a) İçsel Dünyaya Çekilme
Terk depresyonu yaşadıklarında, dış dünyadan tamamen uzaklaşıp iç dünyalarına kapanırlar.
Terapide, duygularını anlatmak yerine soğukkanlı, mesafeli ve soyut konuşmalar yaparak kendilerini koruyabilirler.
Örneğin, seans sırasında kendi hislerinden bahsetmek yerine, terk edilme ile ilgili felsefi veya teorik bir tartışmaya yönelebilirler.
b) Duygusal Kopukluk ve İlgisizlik
Terk depresyonu şizoid bireylerde ani duygusal çökkünlük yerine, uzun süreli bir kopukluk ve donukluk hali yaratır.
Ne hissettiklerini anlamakta zorlanırlar ve bazen terapistin duygu odaklı sorularına "Bilmiyorum", "Bu benim için önemli değil" gibi yanıtlar verebilirler.
Terapi ortamında da kendilerini bütünüyle açmakta zorlanırlar, ancak terapistle bağ kurduklarını hissettiklerinde dahi bunu ifade etmek istemezler.
c) Varoluşsal Boşluk Hissi
Şizoid bireyler için terk edilmek, bir kayıptan çok varoluşsal bir anlamsızlık hissine yol açar.
Terapi seanslarında, duygusal acıdan çok yaşama dair derin bir boşluk hissini anlatabilirler.
Örneğin, danışan "Kimseyi gerçekten umursamıyorum ama yine de yalnız hissetmek tuhaf.", "Hayatın bir anlamı var mı?" gibi ifadelerle varoluşsal bir sorgulama içine girebilir.
3. Tepkiler
a) Derin İçe Kapanma ve İzolasyon
Şizoid bireyler, terk depresyonu karşısında sosyal ortamlardan tamamen çekilme eğilimindedir.
Terapide, seansları aksatmaya, yanıt vermemeye, duygularını paylaşmaktan kaçınmaya başlayabilirler.
"Zaten hiçbir şey değişmeyecek." düşüncesi, terapiyi bırakmalarına veya kendilerini tamamen soyutlamalarına neden olabilir.
b) Sanatsal veya Entelektüel Faaliyetlere Sığınma
Şizoid bireyler, duygularıyla doğrudan yüzleşmek yerine sanatsal, entelektüel veya yaratıcı alanlara yönelerek acıyı dönüştürmeye çalışabilirler.
Terapide, kişisel deneyimlerinden bahsetmek yerine bir kitap, film veya sanat eseri üzerinden dolaylı anlatımlara yönelebilirler.
Örneğin, "Bu olay bana şu yazarın kitabındaki karakteri hatırlattı" diyerek duygularını bir metafor üzerinden açıklayabilirler.
c) Fiziksel Dünyadan Kopma Hissi
Aşırı duygusal stres, şizoid bireylerde gerçeklikten uzaklaşma, hayal dünyasına kaçma veya dissosiyatif tepkiler yaratabilir.
"Bedenimde değilmişim gibi hissediyorum.", "Her şey bulanıklaşıyor." gibi ifadelerle bu kopuşu dile getirebilirler.
Terapide, göz temasından kaçınma, donuk yüz ifadesi, uzun sessizlikler gibi bedensel kopukluk belirtileri gözlemlenebilir.
TERAPÖTİK YAKLAŞIM
Masterson Yaklaşımı psikanalitik temelli bir yaklaşımdır. Psikanalitik temelli netleştirme, yüzleştirme ve yorumlamalara dayalı bir terapi süreci sunulur. Terapide sürecinin genel amacı, danışanın sahte kendiliğinden vazgeçip gerçek kendiliğini inşa etmesidir.
Borderline yapılarda yüzleştirmelerin yoğun olduğu bir süreç vardır. Danışanın eyleme vurmaları, kendine zarar verici davranışları yüzleştirilir. Terapistin net duruşu ve nötralitesi, danışanın sınır problemlerini ve duygusal savrulmalarını aşmasına yardımcı olur. Terapist ile güvenli bir bağ kurarak terk duygularının, yapışma ve uzaklaşmaya dayalı döngülerinin üstesinden gelmesi sağlanır. Gelişimsel dönemde sekteye uğramış olan nesne sürekliği yeniden sağlanır. Yorumlamalar splitting (bölme) savunma mekanizmasına yöneliktir. İyi ve kötü kendilik ve nesne (öteki) ile ilgili duygu geçişleri ve buna bağlı eylemler vurgulanır.
Narsisistik yapılarda başvurulan yaklaşım, kendilik psikolojisi yaklaşımından hareketle oluşturulmuştur. Narsisistik bireylerin ihtiyaç duyduğu aynalanma sağlanarak, incinebilirlik yorumlanır. Amaç bireyin aynalanmaya ihtiyaç duymadan da kendisini var edebildiği, bunun için büyüklenmeci savunmalara başvurmaya ihtiyaç duymadan gerçek kendiliğini yeniden inşa edebildiği bir yapı oluşturmaktır.
Şizoid yapılarda şizoid dilemmanın yorumlanmasına dayalı bir terapi yaklaşımı benimsenir. Yakınlaşmanın çok boğucu ve güvensiz olması, uzaklaşmanın ise boşluk ve yalnızlık yaratması, kişinin ikisinin arasındaki bir uzlaşı noktasında kalmak için çabaladığı eylemler yorumlanır. Amaç kişinin bu uzlaşı noktasına takılı kalmadan daha esnek güven ilişkileri kurması, dünya ile bağını güçlendirmesi, yabancılaşma savunmalarının üstesinden gelebilmesinin sağlanmasıdır.
Comments